Pazar, Ocak 15, 2006

yusuf atılgan: aylaklığı öğreten adam

bir gece yarısı trt2'de izlediğim anayurt oteli ile tanıdım yusuf atılgan'ı. ömer kavur'un maharetli ellerinden çıkmış bir filmdi anayurt oteli. gördüğüm en iyi roman uyarlamalarından birisi ve türkiye sinemasının yüz akıdır. bu filme romanıyla hayat veren yusuf atılgan'dı. filmin ardından anayurt oteli'ni alıp okudum. bir süre sonra da aylak adam'ı. yo bu kadar kolay ve sakin geçiş olmamıştı. oblomov okuduğum zamanlardı. hemen her oblomov'u okuyan gibi bende oblomovum derken sık sık ve üleşirken bu duyguları yakın bir dostumla bizde oblomovluk herkeste olandan daha fazla dedik. ta ki aynı dostumla aylak adam'ı arka arkaya hırpalayıp, mealine nüfuz etmeye çalışana kadar.

bizim aklımızda, kurgularımızda olanı yusuf atılgan yazmıştı. bize aylaklığı öğretmişti. aslında aylaklığın bilgisi vardı (eski yunan'daki gibi); ama biz onu dile getiremiyorduk. bize hatırlamamız için bir kitap yazmıştı. hemde 1954'te. romanın 21. yüzyılda geçtiğine ise ben kendi hayatım üzerine bahse girmeye hazırdım fakat kitabın hemen her sayfasında olan alıntılamaya değer özgün cümlelerden birisi romanın yirminci yüzyılda geçtiğini şüpheye mahal bırakmayacak bir biçimde belirtiyordu: "Altlarında, asfaltla kusmuk, işte yirminci yüzyıl." (Atılgan, 1974, s. 122) Evet 1954'te yazılmıştı; ama güncel deniyor ya öyle de değil, hayatın içinden, yanından, altından ve üstünden bir roman aylak adam. yusuf atılgan aylaklığı anlatıyordu, hatırlatıyordu. belki de aylaklık çağlar üstü, zamanın ötesinde bir kavramdır. aylaklığı bundan 200 sene sonra da yine yusuf atılgan'ın satırlarından öğrenmek ve sevmek bence mümkün.

aylak adam'da romanı bana sevdiren bir çok yer var. ama kesinlikle alıntılamak istediğim yer "kuyara ile adako". konunun dışında da olsanız düşünmenizi sağlayacağını, sizi meşgul edeceğine inanıyorum.

"Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra: "Kumda yatma rahatlığı." A-da-ko: "Ağaç dalı kompleksi." Şimdi kumda yattığım için kuyara diyorum. Daha da genişletilebilir. Kuyara, alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır. Düşünmeden uyuyuvermek. Biteviye geçen günlerin kolaylığı. Ya adako? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini farkettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır. Buna ben "ağaç dalı kompleksi" diyorum. Genç hastalığıdır. Çoğunlukla Kuyara dişidir. Adako erkek. Pek seyrek cins değiştirdikleri de olur. Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir. İnsanların ağaç dallarını budayıp gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu Adako'yu da budarlar. Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Kimi insana ne yapılsa fayda etmez. Asi daldır o. Ayrılır. Balta işlemez ona." (Atılgan, 1974, s. 188)

kelimelerin belini kırıp kırıp anlatmaya uğraştığım aylak adam bir şehir romanı. eğer yusuf atılgan'ı tanımıyorsanız atılgan'ın da şehirde yaşayan bir romancı olduğunu düşüneceksinizdir. daha doğrusu aklınızdan başka birşey geçmeyecektir, düşünmeye bile gerek görmeyeceksinizdir. oysa atılgan, hacırahmanlı köyünde yaşarken yaparken yazmıştı aylak adam'ı ve keza anayurt oteli'ni. tabi eklemek lazım anayurt oteli bir taşra romanıdır.

yusuf atılgan 27 mayıs 1927'de manisa'da dünyaya gelir. yunan işgali sebebiyle henüz bir yaşlarındayken ailesiyle beraber hacırahmanlı köyüne yerleşir. ortaokulu okumak için ayrıldığı bu köye yıllar sonra dönüp oldukça önemli eserler verecektir. balıkesir'de ortaokulu okuyup, istanbul edebiyat fakültesi'ne gider. maddi problemler yüzünden bir yıl sonra askeri öğretmen okulu'na devam eder. mezun olduktan sonra akşehir'deki maltepe askeri lisesinde edebiyat öğretmenliğine başlar. komünist faaliyetlere karıştığı gerekçesiyle henüz bir yıllık öğretmenken yargılanıp 6 ay hapis ve ordudan ihraç cezasına çarptırılır. cezanın ardından hacırahmanlar köyüne döner ve çitfçilik yapmaya başlar. annesinin çok sevdiği sabahat adındaki yoksul bir kızla 1949'da evlenir. 1952 yılında bir dostuna gelirini yarıya yarıya paylaşmak koşuluyla topraklarını verir. ilk eşinden boşanır ve sadece okuma-yazma ile uğraşmaya başlar. 1955 yılında tercüman gazetesinin düzenlediği öykü yarışmasına kardeşinin ısrarıyla iki öykü gönderir. nevzat çorum adıyla yolladığı evdeki öyküsü birinciliği alırken, ziya atılgan adıyla yolladığı kümesin ötesi öyküsü dokuzunculuğı alır. ancak yusuf atılgan tercüman gazetesinde ısrarla çıkan ilanlara rağmen gidip ödülünü almaz. 1958 yılında aylak adam ile yunus nadi roman yarışmasına katılır ve ikinciliği alır. bu sefer ortaya çıkıp 5000 liralık ödülünü alır ve köyüne döner. bu yarışma sonrasında edebiyat dünyasındaki insanlarla mektuplaşmaya başlar ve çevresi genişler. 1973 yılında anayurt oteli'ni yayınlar. serpil gence adındaki genç bir tiyatrocuyla 14 sene yazıştıktan sonra onunla evlenip istanbul'a yerleşir. can ve milliyet yayınlarında çalışır. ken bynes'in toplumda sanat eserini türkçeye çevirir. 9 ekim 1989'da canistan romanını bitiremeden moda'daki evinde geçirdiği kalp krizleriyle hayatını kaybeder. canistan daha sonra yky tarafından basılmıştır. fatih özgüven'in de dediği gibi "en iyi yarım kalmış roman"dır.

yusuf atılgan yaşadığı dönemde yazdıklarına ilişkin pek olumlu eleştiri almamıştır. onu "meselesi olmayan bir yazar" olarak tanımlamışlar, görmezden gelmişlerdir. atılgan'ın romanlarına geri dönüş ömer kavur'un anayurt oteli'ni sinemaya uyarlamasıyla gerçekleşmiştir. filmden sonra tekrar okunmuş ve kimileri hakkını teslim etmiştir. örneğin, anayurt oteli'nin ilk yayınladığı sıralarda romanı yerden yere vurup, roman için "müstehcen", yusuf atılgan içinse "ihanet içinde bir edebiyatçı" diyen selim ileri, yıllar sonra sözlerini almıştır. bu açıdan bakarsak yusuf atılgan'ın çağının ötesinde yazdığını söyleyebiliriz.

üzücü olan edebiyatla okur düzeyinde ilişki içinde olan kimi insanların yusuf atılgan ile tanışmamış olmalarıdır. yine üzücüdür ki yusuf atılgan'ın henüz başka dillere tercümesi yapılmamıştır. kendi fikrime göre atılgan'ın aylak adam romanı, camus'nün yabancı eserinden geride değildir. sevindirici olan ise özellikle 1990'dan sonra yusuf atılgan ve eserleri üzerine daha çok söz söylenmeye, fikir üretmeye başlanmasıdır. özellikle atılgan ile tanışan genç nesil onun eserlerine yönelmekte ve izini sürmektedir. burada söz etmeden yapamayacağım aylak, yusuf atılgan'dan esinlenerek, yola çıkılarak oluşturulmış oldukça önemli bir öykü dergisi. umuyorum ki ilerleyen zamanda atılgan ve eserleri daha çok kişiye ulaşılır, onun izini sürenlerin sayısı artar.


yararlanılan kaynaklar:


  • eser poyraz, aylaklığın sanatını yapan adam, aylak, nisan mayıs 2005, 17-21
  • perşembe grubu, yusuf atılgan'a armağan kitabı, istanbul: iletişim yayınları, 1992
  • yusuf atılgan, aylak adam, istanbul: bilgi yayınevi, 1974

ilgili bağlantılar:

2 söylenmiş söz var!

Anonymous Adsız söz söylemiş

çok güzel yazı, eline sağlık.

11:36 ÖS  
Blogger G.E. söz söylemiş

Bu serinin peşinden Albert Camus'un Yabancı kitabı okunur derim. Karşılaştımalı bir okumanın hem tema çevresinde hem de yerli/yabancı edebiyatta yabancılaşmanın nasıl algılandığı ve işlendiği konusunda yararlı olacağını düşünüyorum.

İyi okumalar...

1:18 ÖS  

Söyleyecek Sözüm Var!

<< anasayfa